Makale Detay

Kaygı Üzerine

Kaygı, vücudumuzun ve zihnimizin strese karşı verdiği doğal bir tepkidir. Hepimiz hayatımızın belirli dönemlerinde anksiyete (kaygı) yaşamışızdır ve de yaşayacağız.

 

Kaygı, hepimizin hayatında belli bir dozda var olması gereken ve hayatta kalabilmemizi sağlayan en önemli alarmlarımızdan birisidir. Örneğin, kaygımız olmasaydı karşıdan karşıya geçerken sağımıza solumuza bakmayıp bir arabanın önüne atlayabilir ya da uçurumun kenarındayken dikkat etmeyip hayatımızı kaybedebilirdik. Yani, kaygı, bizim gerçek tehlikelerden korumak için var olan bir alarm sistemimizdir. Bu alarm sisteminin düzgün çalışmaması durumunda da kaygı bozukluğu ortaya çıkmaktadır. 

 

Alarm sistemi bozulduğunda yalnızca gerçek tehditlere karşı devreye girmenin ötesine geçerek herhangi bir yaprağa, bir kediye de alarm vermeye başlar. Bu da bizleri her an tetikte tutarak, hep bir şey olacak beklentisine girmemize neden olur. 

 

Anksiyete belirtileri, kendimizi endişeli ve gergin hissettiğimizde veya tehdit algıladığımızda ortaya çıkan doğal dürtülerdir. Düşüncelerimizi, duygularımızı ve fiziksel durumumuzu doğrudan etkiler. 

 

Anksiyetenin neden olduğu bazı belirtiler aşağıdaki gibidir:

 

- Kendini gergin, huzursuz, panik halinde hissetmek

- Kötü bir şey olacakmış gibi endişeli hal

- Kalp atışlarında yaşanan aşırı hızlanma

- Nefes alamama hissi

- Aşırı terleme

- Ellerde titreme hali

- Odaklanma, konsantrasyon problemleri

- Kaygı duymayı tetikleyecek etkilerden kaçınma davranışı

- Uyku problemleri 

 

 

Kaygı, bilinmezlik ve belirsizlikten beslenmektedir. COVID-19 Salgını’nın Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi olarak ilan edilmesi üzerine toplumda yaşanan korku, çaresizlik ve endişe düzeyinde artış olmuştur. 

Salgın dönemi şiddeti kişiden kişiye değişmekle birlikte her insanda duygusal, bilişsel, davranışsal, fiziksel ve sosyal tepkiler doğurmuştur. Endişe, çaresizlik, istenmeyen ve önlenemeyen düşünceler (ör., kendisine veya sevdiklerine

virüs bulaşacağı, hasta olacağı veya öleceği düşüncesi gibi), gereğinden fazla önlem davranışı sergileme, uyku düzeninde bozulma, yorgunluk ve sosyal geri çekilme bu tepkilerden bazılarıdır. Ortaya çıkan bu belirtiler

 ‘olağanüstü duruma gösterilen olağan tepkiler’ olarak değerlendirilmektedir. 

 

Kaygılarının gerçek tehditlerden çok, bugünkü ve gelecekteki olası tehditlere karşı olduğunu ve bunların günlük hayatını engellediğini fark eden kişiler bir uzmandan yardım almalıdır. Örneğin, kapının altından duman geldiğini gördüğümüzde kaygılanmamız ve sempatik sinir sistemimizin devreye girmesi gayet normal ve gerekliyken, dumanın gelme ihtimalini düşünerek bu sistemi devreye sokmamız sağlıksız ve kaygı bozukluğunu gösteren bir işarettir. 

 

Terapiye gelen birçok kişi artık kaygılanmak istemediğini ve kaygısını yok etmek için geldiğini bildiriyor. Ancak, bu gerçekçi ve sağlıklı bir beklenti değildir çünkü arabamızın çalınmaması için taktırdığımız alarm sistemi bozulup yalnızca hırsızlara karşı değil de kediye, köpeğe de çaldı diye onu söküp atmak bizi çözüme götürmek yerine çözümden daha da uzaklaştırır. 

 

Terapideki amaç, söküp atmak değil, doğru çalışmasını sağlamak olmalıdır. Böylelikle, sadece gerçek tehditlere karşı alarm verecek ve arabamızı hırsızlardan korumuş olacaktır. 

 

 

 

Uzman Klinik Psikolog

Sırma Eşitmez Gürleyen